24 Haz 2020

RAMTHA BEYAZ KİTAP



Tanrı ile sen, tanrı ile ben asla ayrı varlıklar değiliz. Bir oluşumun ayrı zaman ve mekan gibi algıladığımız yerlerinde ve zamanlarında aynı özden bir bütünüz. Başlangıçta henüz birken, ayrılmamışken biz çok güçlü bir yaratım enerjisine sahiptik. DÜŞÜNCE. Düşünce ile her şey mümkündü. Mümkün olanı düşünerek var edebilir, gözlemleyebilirdik. Bu düşünce enerjisini kullandık ve kainatı düşüncede ve gerçeklikte tasarladık. Koskoca evren, galaksiler, gezegenler, kat kat işleyen evren sistemleri yarattık. Tüm bunları düşünerek o büyük ve yaratıcı olan tanrısal varlık yani bizler yarattık. Dünyayı oluşturduk. Şimdiki algımızla sabredemeyeceğimiz kadar çok zaman aldı bu hale gelmesi. Tüm kainat, doğa, deniz, ormanlar, hayvanlar, her şey artık düşüncede ve gerçeklikte yaratıldıktan sonra bir sorun vardı. Şimdi ne olacaktı? Bu yaratımdan nasıl fayda sağlayacaktık? DENEYİMLEYEREK. 

Bizler tanrı özünden oluşmuş ruhsal varlıklar işte bu ihtiyacı karşılamak için var ettik kendimizi. Deneyimlemek. Yarattığımız evreni en iyi içinde var olarak deneyimleyebilirdik. Bunun için bir çok aşamadan geçtik. Şu an olduğumuz halimizi alana dek, çeşitli anatomik yapılar denedik. En iyi deneyimleme halimizi almamız uzun sürdü. Bunu tarih kitaplarında evrim teorisi ya da ilk insanlar olarak gördük. Onlar da bizim özümüzden, hatta belki de bizim ilk deneyimlediğimiz beden araçlarımızdı. Onları hep merak ettik. Yarattığımız evreni bilimin araçlarıyla hep araştırdık. Arkeologlar olarak her zaman bir takım izlerin peşinden gittik. Toplulukları ve onların bu yaşamı nasıl deneyimlediğini merak edip durduk. Hala anlayamadığımız şey biz kendi yaratımımız olan bu evreni nasıl deneyimliyoruz? 

Dinler konusu ise tanrısallığımızın potansiyelini sınırlamak isteyen ve aslında bizimle birlikte bu evreni deneyimleyen, farklı bilinç seviyelerindeki özdeşlerimizin bulduğu ve bizleri belli sınırlarda yaşatmak isteyen bir olguydu. Sınırsız bir hayal gücü ile düşleyerek, her şeyi yaratabilecek ve deneyimleyebilecekken bazı noktalarda kendimizi sınırladık. Bu tamamiyle kötü bir olgu değil. Niyet o zamanlara göre sapkın olan bazı deneyimlerimizi bastırmak, bir yargılayan olduğunu kabul ettirmekti. Elbette yargılayan da yargılamayan da bizdik, yaşayanın kendisi. Tanrı içinde yaşarken dışarıdaki, yukarıdaki bir tanrıdan korkar olduk. Bizi gözetleyen, her adımımızı izleyen ve iyi kötü diye sınıflandıran bir yaratıcıdan korktuğumuz için kendi içimizde cennet,cehennem pazarlığı yaparak onun dine göre isteklerini yapmaya başladık. biraz ticaret biraz da korku. Ama büyük bir gerçeği gözden kaçırmıştık. Bizlerin çok büyük bir gücü vardı. Düşünce ile yaratım gücü. Biz bunu kendi içimizde hesaplar yaparken kaybettik. Dinlerin ortaya çıkışındaki amaç, niyet iyi gibi görünse de sınırlı potansiyelimizle yaşarken aslında bizim kötülüğümüze hizmet etti. içlerimizden bir çoğumuz bastırılmış ve dinen günah diye yüzeye çıkaramadığımız düşüncelerle yaşadık. Deneyimlemekten korktuk, deneyimlesek de içsel olarak sınırlı olduğumuz için huzursuz hissettik ve mutlu olmamız önünde kocaman bir engel oluşturduk. Halbuki karanlığı tam anlamıyla deneyimlemeden sevgiyi bulamazdık. Köklerimiz ne kadar yer altının karanlığında derinlere inerse başımız da o kadar yükseğe sevgi boyutuna çıkardı. 

Bu konuyu yazdığımda okuyanlar arasında tepkisel yaklaşanlar olacaktır. Ramtha'nın öğretisi genel olarak bu düşünceyi savunuyor. Din konusunu da bu şekilde açıklıyor. Ben de bu inanca daha yakınım.  
 
Yargılarımız olduğu sürece yaşadıklarımıza ve etrafımıza deneyim gözüyle bakamayız. Onları ya da kendimizi yargıladıkça düşüncesel olarak yaratımımızı yaşıyoruz. Yerimizde saymak gibi, ilerleyemiyoruz. Kötülüğü de iyiliği de her şeyi deneyimleyip tatmadan yükselemeyiz. Ruhumuzun yükselişi, aydınlanma yargısız olmayı öğretiyor aynı zamanda. 

Bizler tanrıdan gelen özsel ışımalar gibiyiz. Ruhlarımız bir ışık noktası. Bedenlerimizde bu ışıkla var oluyoruz, bu ışığın enerjisiyle yaşamımızı deneyimliyoruz. En güzel yanı da biz o tek tanrıya bağlıyız. O da bize bağlı. Bizlerin öğrendiği her bir bilgi, her bir deneyim onu daha da bilge yapıyor. O hiç bir zaman yerinde sayan bir varlık değil. Bizler hep birlikte bu tanrısal varlığın büyümesini daha da parlamasını sağlıyoruz. Her an büyüyen yüze yaratıcı güç. Her an genişleyen bir bilinç. Her biri genişlemiş ayrı ayrı bilinçler sayesinde tüm var oluş deneyimlerinin toplamını oluşturan yüce bilinç. Ne kadar şanslıyız ki biz o bilince bağlıyız. Hem bu yaşam deneyimini yaşadığımız her hayatta kendi bilincimize kaydediyoruz, hem de onun bilincini büyütüyoruz. Biz ve o biz biriz. Her birimiz tek bir varlığın ışımalarıyız. 







Share:

0 yorum:

Yorum Gönder